27.10.10

ben bir küçük kirpiyim

kirpiyim ben.

uzaktan sevilesi dururum ama

sevene illa batar dikenlerim.






cenk ve erdem beylerin söylediği gibi; gülü seven, dikenine saplanır.

23.10.10

hoş gör sen, aksın gitsin, aldırma.

burnun akmasını engelleyen bi ilaç, iyi ilaç değildir. akacak sümük, burunda durmaz. durmamalı. durursa baş ağrısı yapar zira.

soracıma akacak yaş, gözde durmaz. durmamalı. bunda da durmazsa baş ağrısı oluyor gerçi ama yine de durmamalı bence.

kalp ağrısının yanında baş ağrısının lafı mı olur hem, ayıpsın.



18.10.10

uyan artık, uyan! bitti rüya!



saat ikiye doğru başlayıp iki saatten biraz fazla süren; iki kişiden biraz fazla kişiyle iki fincan kahve, iki mandalina, iki sigara eşliğinde iki lakırdı ettiğim misafirlikten sonra eve dönüp yattığımda her gece olduğu gibi yine uyuyamadım.

önümde uyumak için az zamanım, kafamda yapmak istediğim çok şeyim vardı. uyuyamadığımı görünce en yakın olandan başlayayım dedim.

bu bloga yazmayarak geçirdiğim zamanlar, tekrar yazmaya başlayacağım zamanı öteleyip duruyordu. arada bıraktığım boşlukların boş olarak kalması beni rahatsız ediyordu da, biraz başak burcu olduğum için... yatıp düşünürken kendime "ara vermek" gibi bir izin çıkarıp bu sıkıntıdan kurtuldum hemen. aralar boş olur çünkü. hem uğraşıp didinip doldursam da muhtemelen özetle şu şekilde olacaktı:
"falanca tarih: üzgünüm., filanca tarih: üzgünüm., falanca tarih: üzgünüm., filanca tarih: yaşasın, mutluyum!, falanca tarih: of, yine çok üzgünüm."...


işte şimdi aradan sonra tekrar başlıyorum. sen de okuyorsan "başlıyoruz." da diyebilirim.

uzun süredir yatıyordum. kalkmak istiyorum artık. hamdolsun -nihayet- kalkıp yürüyebileceğime, hatta koşabileceğime dair enerji de hissediyorum içimde. ama o kadar uzun zamandır yatıyorum ki, her yanım uyuşmuş. hareket ederken zorlanıyorum. ufak ufak şeylerle harekete başladım şimdilik ama aslında koşmak istiyorum. koşabilene kadar uğraşırken enerjim bitmesin istiyorum. yapabileceğim her şeyi yapmak istiyorum.

"yapabileceğim"i açmak vardı aklımda ama vazgeçtim şimdi.

beni böyle yapan, şimdiye kadarki hayatımdaki en değişik
şey hâlâ hayatımda. iyi veya kötü demiyorum; bazı açılardan iyi, bazı açılardan kötü. en değişik, yani en beklenmeyen. ya da en olmaması gereken. çorbanın içindeki sinek gibi, kömürlükteki çiçek gibi... ama belli ki olması gerekiyormuş, olmuş. o olmuş diye ben ölmüş müyüm? ölmemişim. ölmek, hayattaki kişinin başına gelecek en mutlak şey zaten. orası da başka mesele.

hasıl kelâm, ölmediğime göre yaşamaya devam etmem lazım, diyecektim.


*

yazı yazmayı da unutmuşum galiba biraz ama devam ettikçe alışırım. olmuyor diye bırakmamak lazım. bunu öğrendim artık.