insan bağlı olduğu şeye karşı bilinçdışı bir öfke duyarmış, oktay bey söyledi. hissettiği bağlılık ne kadar kuvvetliyse, öfkesi de o kadar şiddetli olabilirmiş. kişi aynı zamanda o bağlı olduğu şeyi seviyorsa, duyduğu öfke, sevgisini göstermesinde tampon olabilirmiş.
henüz mini mini bir kuşken kurduğum bazı bağlılıklar ve bunların sonuçlarına dair bazı tespitler yaptık.
sevdiğimi söylediğim halde sevgimi göstermememden şikayetçi olan sevgili sevdiklerim. şikayet ediyorsun ya, etme. zira seni kaybetmekten çok korkuyor olabilirim.
4.2.11
gel pc pc pc
düşündüm de hemen hemen bütün arkadaşlarımın, abimin, ablalarımın, eşlerinin, kardeşimin hep laptopları var bi benim yok. edinmeye dair bir istek yahut gayret içerisinde de değilim. öyleyse belki de bu evrende bir laptopa sahip olacak son insan benimdir dedim.
ben laptop sevmiyorum zaten. bilgisayar dediğin oturaklı olmalı, laptopa güvenemiyorum. masaüstü bilgisayar seviyorum ben. ekranımın büyük olmasını seviyorum. touchpad değil mouse kullanmayı seviyorum. klavyeyi kucağıma alıp arkama yaslanıp işimi öyle görmeyi seviyorum. yazarken tıkır tıkır ses çıkmasını seviyorum.. pek sık olmasa da en çok bilgisayar bozulduğunda kasayı açmayı, hiçbir şey anlamadığım için dokunmaya korkarak uzun uzun bakıp "hmm, anakart yanmış olabilir." diye düşünmeyi, sonra anakart yandıysa zaten yapacaklarım daha kötü olamaz deyip biriken tozlara üflemeyi, kabloları çıkarıp aynı yerlerine geri takmayı, umutsuzca tekrar açmayı denediğimde sorun kalmamış olmasını seviyorum :)
ben laptop sevmiyorum zaten. bilgisayar dediğin oturaklı olmalı, laptopa güvenemiyorum. masaüstü bilgisayar seviyorum ben. ekranımın büyük olmasını seviyorum. touchpad değil mouse kullanmayı seviyorum. klavyeyi kucağıma alıp arkama yaslanıp işimi öyle görmeyi seviyorum. yazarken tıkır tıkır ses çıkmasını seviyorum.. pek sık olmasa da en çok bilgisayar bozulduğunda kasayı açmayı, hiçbir şey anlamadığım için dokunmaya korkarak uzun uzun bakıp "hmm, anakart yanmış olabilir." diye düşünmeyi, sonra anakart yandıysa zaten yapacaklarım daha kötü olamaz deyip biriken tozlara üflemeyi, kabloları çıkarıp aynı yerlerine geri takmayı, umutsuzca tekrar açmayı denediğimde sorun kalmamış olmasını seviyorum :)
1.2.11
romantizm denince neden akla çiçek, mum, akşam yemeği, şömine, çikolata, gün batımı gibi şeyler geliyor merak ediyorum. ya da bu şeyler neden romantik çağrışımlar yapıyor insanda? insan karnı tok, sırtı pek olduğu zaman mı kuvvetle hissedebiliyor duygularını? veya sevgisini "sıcak, yumuşak" ortamda mı yaşamak istiyor?
genel kız kalıplarına uyduğuma dair iddiam olmadı hiç, hatta aksi yönde iddialarım var. bu konu da kızların genelinden keskin bir şekilde ayrıldığım bir konu. benim için uykusuzluk, soguk, hastalık, dalgalı deniz, sigara, hatta zaman zaman baş ağrısı, mide ağrısı falan romantik çağrışımlar yapmıştır hep.
yaşanılanlarla alakalıdır diyeceğim ama yok, pek farklı bir hayatım yok gibi geliyor. gerçekten mazoşist miyim ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)